29 Ağustos 2017 Salı

II MURŞİLİNİN VEBA DUASI : TANRILAR DÜNYASINA PRAGMATİST YAKLAŞIM

Hitit çivili yazılı tabletlerde edebi anlamda en kayda değer metinler 2. Murşili’nin veba salgınına karşın tanrılara yakarmalarını içeren dua tabletleridir. Tahta geçmeden önce sırasıyla önce babasını ardında kardeşini salgına kurban veren 2. Murşili çok zor şartlarda ülkenin başına geçmişti. Ülkede ölümler hız kesmeden devam ediyor, bağlı krallar ve düşman devletler Hattuşa’yı sıkıştırıyordu. Bu kadar olumsuz koşullarda 2. Murşili çareyi kendini tanrılara sıkı sıkı bağlamayı seçmiş, hiçbir dini ritüeli atlamamaya özen göstermiştir. Tanrılara adaklar adamayı ve kurbanlar sunmayı da hiç ihmal etmemiştir.
Dua tabletlerini incelersek 2. Murşili’nin tanrılara yakarışını kültsel bir tapınmadan ziyade insancıl bir çıkar ilişkisi olarak tanımlamak mümkündür. 2. Murşili ilk tanrıları, veba salgının nedeninin babasının işlediği bir günah olduğu konusunda ikna etmeye çalışmaktadır. “Siz tanrılar efendilerim Hatti ülkesinde salgın oldu. Hatti ülkesi salgın yüzünden bakı altında tutuldu. O çok sıkıştırıldı. Yirmi yıldan beri Hatti ülkesi ölümlere sürüklendiğinden aklıma Tuthaliya’nın oğlu genç Tuthaliya geldi. Tanrılardan fal yoluyla gerçeği öğrenmeye çalıştım. Tanrılar tarafından falda genç Tuthaliya konusu saptandı. Genç Tuthaliya Hatti ülkesinin efendisi iken Hattuşa’nın prensleri, komutanları, binbaşıları, subayları, askerlerinin ve araba savaşçılarının hepsi onun üzerine yemin etti. Babam da onun üstüne yemin etti. Babam genç Tuthaliya’yı sıkıştırınca Hattuşa’nın prensleri, komutanları, binbaşıları ve bütün subayları babamın yanında oldular. Tuthaliya’yı yemin tanrıları yakaladı. Onlar Tuthaliya’yı öldürdüler ayrıca kardeşlerini de öldürdüler geriye kalanları Alaşiya (Kıbrıs) ülkesine sürgüne gönderdiler. Onlar tanrı yeminleri bozdular.
Salgının nedeni olan suçu babasının işlediği konusunda tanrıları ikna ettiğini düşünen 2. Murşili bu konuda kendisinin bedel ödememesi gerektiğini düşünüyordu. Suçu işleyen ve ortak olan herkes ölmüştü ve kendisi de suçu itiraf edip, tanrılara kurbanlar sunduğu için artık onların yumuşaması gerektiği ve salgını da düşman ülkelerine süpürmesinin zamanının geldiğini umuyordu. “Babamdan yana olan prensler, komutanlar, binbaşılar, subaylar onlar da salgın yüzünden öldüler. Hatti ülkesi o yüzden ölmeye başladı. Hatti ülkesi felakete sürüklendi. Artık şimdi salgın o kadar güçlendi ki, Hatti ülkesi salgından dolayı çok baskı altında kaldı nufüsu azaldı. Ben kulunuz Murşili yüreğimdeki sıkıntıyı yenemiyorum, içimdeki korkuya hakim olamıyorum. Hatti’nin Fırtına Tanrısı efendim, tanrılar efendilerim böyle oluyor. Günah işleniyor. Babam da günah işledi. Hatti’nin Fırtına Tanrısının sözüne uymadı. Ben ise hiçbir günah işlemedim. Böyle oluyor. Babasının günahı oğluna geçiyor bana da babamın günahı geçti. İşte ben onu efendim Hatti’nin Fırtına Tanrısına ve fendim tanrılara itiraf ettim. Babamın suçunu itiraf ettiğimden efendim Fırtına Tanrısının ve efendim tanrıların içi tekrar yumuşasın. Bana tekrar acıyın. Salgını Hatti ülkesinden tekrar kovun. İşte efendim Fırtına Tanrısına salgına karşı dua ediyorum. Efendim Fırtına Tanrısı benni işit. Beni yaşat! Sana şöyle diyorum: Kuş yuvasına gider yuvası onu korur. Ya da herhangi bir köle bir şeyin üzüntüsünü çekerse ve efendisine yalvarırsa efendisi onu dinler, onu ne üzmüşse, o konuyu onun için düzeltir. Ya da bir köle suç işlemişse, suçunu efendisinin önünde itiraf ederse, efendisi ne yaparsa yapar, efendisinin önünde suçunu itiraf ettiğinden efendisinin içi rahatlaro köleyi cezalandırmaz. Ben de babamın suçunu itiraf ettim.”

Hitit dinsel inancında tanrılar ve insanlar arasındaki ilişki karşılıklı çıkar ilişkisine dayanıyordu. İnsanlar tanrıları mutlu etmeli onlara adaklar adamalı, kurban sunmalı ve rutin törenleri yerine getirmeliydi. Tanrılar da insanları mutlu etmeli, refahını sağlamalı ve onları düşmanlar karşısında muzaffer kılmalıydı. 2. Murşili de tanrılar ve insanlar arasındaki bu pragmatist ilişkiye dua tabletlerinde değinmiştir. “ Hatti ülkesi salgın ile ağır baskı altında tutulduğundan ve salgında devamlı ölümler olduğundan, eğer salgın kaldırılmazsa ve ölümler devam ederse zaten az kalmış kurban ekmeği ve kurban içkisi sunucuları da ölürse artık hiç kimse size kurban ekmeği ve kurban içkisi sunamayacak.”

Salgının ülkesinden gitmesi için her şeyi yaptığını düşünen 2. Murşili tüm bunlara rağmen unutabileceği bir şeyler olabileceği hesaba katarak tanrılara son bir kez daha seslenmeyi ihmal etmemiştir. “ Eğer başka nedenle ölümler olursa onları ya rüyada göreyim ya da falda başvurma yoluyla saptansın ya da tanrısal irşada ulaşmış bir kişi söylesin. Ya da bütün rahipler neyi emretmiş isem, onu temiz yatakta uyuyarak düşünsünler. Efendim Hatti’nin Fırtına Tanrısı beni yaşat! Efendim tanrılar tanrısal adaleti göstersinler! Biri rüyada görsün! Ölümlerin neden olduğu bulunsun.”

15 Ağustos 2017 Salı

TELİPİNU FERMANI : DÜNYANIN İLK ANAYASA ÖRNEĞİ

Bitmez tükenmez taht kavgaları, sonu gelmez entrikalar ve olağan hale gelmiş saray cinayetleri sonucunda devlet git gide güçsüzleşmişti. Başkentten uzaktaki toprakların hakimiyetini kaybetmiş, bağlı krallar bir bir isyan etmişlerdi. Böyle vahim bir tabloda M.Ö. 1500 yıllarında tahta geçen Telipinu’nun iki hedefi vardı. Birincisi devleti yeniden güçlendirmek, ikincisi devleti içten içe kemiren taht kavgalarına son vermekti.
Telipinu kan dökülmesini durdurmakta kararlıydı. Ölüm cezalarını sürgüne çevirdi. Önce karısı İştapariya ardından oğlu Ammuna’nın öldürülmüş olmasına rağmen radikal reform isteğinden vazgeçmemişti. “ Kral ailesinde kan dökmeler çoğaldı kraliçe İştapariya öldü üstelik prens Ammuna da öldü. İşte Hattuşa’da kan dökmeler çok arttı. Bunun üzerine ben Telipinu Hattuşa’da asiller meclisini toplantıya çağırdım. Bu andan itibaren Hattuşa’da kral ailesinden bir çocuğa kimse kötülük yapmayacak, ona bıçak çekmeyecek.”
Telipinu Fermanı dünyada tahta geçiş kurallarının yazılı olarak resmileştirildiği ilk belgedir. “Önce birinci dereceden bir prens varsa o kral olsun eğer birinci dereceden bir prens yoksa ikinci dereceden bir prens tahta geçsin eğer varis olacak hiçbir prens yoksa birinci dereceden bir prensese iç güveysi alsınlar o kral olsun.” Bu madde ile kimin kral olacağı belirgin kurallara bağlanmış olup, önceliği kralın birinci derece eşinden olma prense verilmiş. Eğer birinci dereceden bir prens yoksa kralın hareminde bulunan kadınlardan olma ikinci derece bir prense kral olma hakkı verilmiş. Buna rağmen sarayda hiç prens bulunmaması durumunda kralının kızlarından birinin evlendirilip damadın kral olması sağlanmıştır.
Hititlerde kısmen günümüzde Anayasa Mahkemelerinin işlevini gören bir asiller meclisinden bahsetmek mümkündü. Telipinu bu fermanda asiller meclisine kraliyet ailesinden bir kişiyi yargılama ve cezalandırma yetkisi vermiştir. “Şimdi bugünden itibaren Hattuşa’da siz saray oğlanları, korumacılar (zıpkıncılar), altın (savaş arabalarının seçkin) savaşçıları, sakiler, sofracılar, aşçılar, asa adamları, araba savaşçıları, savaş alanı binbaşıları bu konuyu arkadan bilin! Tanuwa, Tahurwali ve Taruhsu sizin önünüzde bir işaret olsun! Eğer kimse kötülük yaparsa ister evin babası, ister saray oğlanlarının başı, koruma kıtasının (zıpkıncılar) başı, savaş alanı binbaşılarının başı, ister arkadaki ister öndeki biri olsun, siz asiller meclisi onu yakalayın ve onu dişiniz ile kemirin.”
Telipinu ayrıca bu fermanda çağının çok ötesinde bir hukuk ilkesini dile getirmiştir; suçun kişiselliği “Şimdi eğer bir prens suç işlerse yalnız başı ile ödesin! Fakat evine oğluna kötülük yapmayın! Prenslerin kırıntısına bile zarar vermek doğru değildir.”

9 Ağustos 2017 Çarşamba

KADEŞ ANTLAŞMASI : III. HATTUŞİLİ İLE II. RAMSES ARASINDA YAPILAN İŞBİRLİĞİ PROTOKOLÜ

      
                İki süper güç arasından yapılan işbirliği protokolüne Kadeş Barış Antlaşması denilmesi birçok açıdan hatalı bulunmaktadır. İlk olarak söz konusu protokol Kadeş Savaşından hemen sonra bir ateşkes veya toprak paylaşımı için yapılmamış olup, savaştan yaklaşık 15 yıl sonra Mezopotamya’da yavaş yavaş dünyanın yeni bir süper gücü olmaya başlayan Asur tehdidine karşı her iki devletin de işbirliği yapma mecburiyetinden dolayı yapılmıştır. Protokolün hiçbir maddesinde toprak paylaşımı ve savaş tazminatına ilişkin bir madde bulunmamaktadır ayrıca Kadeş Savaşından sadece protokolün Mısır dilinde yazılmış metninin çevirisinin ikinci maddesinde “Tanrı eskiden ezelden beri Mısır’ın Büyük Hükümdarı ile Hatti’nin Büyük Prensi arasındaki ilişkide sonsuza dek aralarında düşmanlık çıkmasına izin vermez. Hatti’nin Büyük Prensi kardeşim Muwatalli zamanında o, Mısır’ın Büyük Hükümdarı Ramses ile savaştı. Hatti’nin Büyük Prensi kardeşim Muwatalli kaderine boyun eğerek öteki dünyaya göçünce, sonra bu günden itibaren, işte Hatti ülkesinin Büyük Prensi Hattuşili Güneş Tanrısının ve Fırtına Tanrısının Mısır ülkesi ile Hatti ülkeleri arasında savaş çıkmaması için Mısır ülkesi ve Hatti arasında yarattıkları ilişkiyi süresiz kılmak için antlaşma yaptı” denilerek üstü kapalı bahsedilmiştir. Protokolü dünyanın ilk yazılı antlaşması olarak adlandırmak Mezopotamya’da ve Yakın Doğu’da yazıyı yaklaşık 3000 yıldır kullanan topluluklara bir haksızlıktır. III. Hattuşili’nin dedesi I. Şuppiluliuma zamanında önce Mitanni’ye karşı Asurlularla daha sonra da Ugarit kralı ile antlaşmalar yapılmış olup, Ugarit’i Hitit eğemenliğine alarak Amurru’yla bağlılık antlaşması imzalanmıştır.

                Eşitlik ilkesi bu protokolün ana temasını oluşturmakta olduğu hemen hemen bütün maddelerde ayrı ayrı vurgulanmaktadır. Her iki kral da birbirlerine gerek protokol boyunca gerekse daha sonra gerçekleşen tüm mektuplaşmalarda “kardeşim” diye hitap etmişlerdir. Taraflar protokolü üzerine çivi yazısının işlenmesi çok güç bir metal olan gümüşün üzerine yazarak her iki ülkenin tanrıları huzurunda haklarına sunmayı taahhüt etmişlerdir. Protokolün giriş kısmında her iki kral da atalarından “ Mısır Ülkesinin Kralı, Büyük Kral, Kahraman Minpahtaria’nın torunu, Mısır Ülkesinin Kralı, Büyük Kral, Kahraman Minmuarla’nın oğlu, Mısır Ülkesinin Kralı, Büyük Kral, bütün ülkelerin kahramanı Ramses, Hatti Ülkesinin Kralı, Büyük Kral, Kahraman Şuppiluliuma’nın torunu, Hatti Ülkesinin Kralı, Büyük Kral, Kahraman Murşili’nin oğlu, Hatti Ülkesinin Kralı, Büyük Kral Hattuşili’ye şöyle der.” diye bahsederek ulusların birbirine üstünlüğü olmadığını belirtmişlerdir. 
                  Propaganda sanatı günümüzde halklar üzerinde etkili bir silah olarak kullanıldığı gibi antikçağda da kendi otoritelerinin sağlamlaştırmak isteyen hükümdarlar tarafından da kullanılmıştır. Mısır Kralı II. Ramses yaptırdığı Karnak ve Ramasseum anıtlarında kendi halkına Mısır’ı üstün göstermek amacıyla Hitit Kral’ının ünvanını değiştirerek onlardan adeta vasalıymış gibi “Prens” diye hitap eder. Boğazköy kazılarında ele geçirilen protokolün Akadca yazılmış kil tablet kopyasında durum çok farklıdır, her iki kraldan da “Büyük Kral” olarak bahsedilir. Protokolün orijinal gümüş tabletleri ise günümüze kadar gerek Hattuşa’da gerekse Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunamamıştır. Bu durumda amacı tanrılara hesap vermek olan rasyonel Hitit tarih yazıcılığının doğruluğunu kabul etmek zorundayız. Son zamanlara kadar Mısırologlar tarafından ileri sürülen Kadeş Savaşını II. Ramses’in efsanevi kahramanlığı etrafında toplanan Mısır ordusunun savaşı kazandığı tezi çürümüş bunun yerine güncel arkeolojik ve tarihsel bilgiler ışığında tam olarak kazananı belli olmayan bu savaşta rakibini bozguna uğratan Hitit ordusundaki bağlı devletlerden gelen askerlerin savaş disiplininden koparak ganimet peşine düşmeleriyle tam bir üstünlük kuramaması tezi ağırlık kazanmıştır. Bu da Hitit tarih yazıcılığının güvenirliğini ispatlamaktadır.


MISIR KRALİÇESİNDEN HİTİT KRALINA ENTERESAN BİR MEKTUP

Hitit Kralı 1. Şuppiluliuma bugünkü Gaziantep İli sınırları içerisinde bulunan Kargamış Kentine yapmış olduğu bir sefer sırasında Mısır Elçisinden ilginç bir mektup alır. 1. Şuppiluliuma’nın oğlu 2. Murşili tarafından yazdırılan ve icraatlarını anlattığı yıllıklarında bu mektuptan şöyle bahseder   “Mısır Devletinin Kraliçesi babama elçiyle bir mektup gönderdi. Mektupta ‘Kocam öldü. Oğlum yoktur. Senin ise birçok oğlun olduğu söyleniyor. Eğer sen bana oğullarından birini verirsen, o bana koca, ülkeme kral olabilir. Hizmetkarlarımdan birini alıp onu hiçbir zaman kocam yapmak istemem. Bundan çok korkarım.’ ’’
Bu mektubu gönderen Mısır Kraliçesi yapılan kronolojik çalışmalar sonunda genç yaşta ölen firavun Tutankamon’un dul eşi Ankesenamon olduğu anlaşılmıştır. Mısırbilimciler tarafından yapılan çalışmalar neticesinde Tutankamon’un başının arkasına sert bir cisimle vurularak öldürüldüğü tespit edilmiştir. Bu cinayetin iktidarı ele geçirmek için bir saray görevlisi tarafından işlendiği gerçeğinin kuşkusuz Kraliçe Ankesenamon da farkındaydı. Bu yüzden mektubunda hizmetkarlarından birini asla kocası yapmayı düşünmediğini özellikle belirtmiştir.
2. Murşili yıllıklarında bu mektuptan bahsederken şöyle devam eder. “Babam bunu işitince büyükleri toplantıya çağırdı ve şöyle dedi. ‘eskiden beri böyle bir şeyi işitmedim.’” Kuşkusuz 1. Şuppiluliuma haklı olarak çok şaşırmıştı. Böyle bir şey o güne kadar hiç görülmemişti. Mısır geleneklerine göre kralın dul eşinin yabancı bir prensle evlenip onu firavun yapması imkansızdı. Bir kuşak önce Babil Kralı 1. Kadasman Enlil’e bildirildiği gibi değil bir Mısır Kraliçesinin daha düşük kademeden bir Mısır Prensesinin bile yabancı ülkeye gelin verilmesi imkansızdı.
Bu nedenle, 1. Şuppiluliuma bunun gerçek bir teklif mi yoksa oğullarından birini ele geçirmek için bir tuzak mı olduğunu anlamak için Mısır’a bir elçi gönderdi. Hitit Elçisi Hattuşa-ziti, Mısır Elçisi Komutan Hani ile birlikte dönerek Kraliçe Ankesenamon’dan ikinci bir mektup getirdiler. Bu mektupta Kraliçe 1. Şuppiluliuma’ya şöyle diyordu. “Niçin beni aldatıyor dedin. Eğer bir oğlum olsaydı kendimin ve ülkemin küçülmesini göze alıp sana yazar  mıydım? Sen bana inanmadın ve böyle yazdın. Kocam olan kişi öldü. Oğlum da yoktur. Bir hizmetkarımı alıp onu hiç bir zaman kocam yapmayacağım. Ben diğer hiçbir ülkeye yazmadım sadece sana yazdım. Senin oğullarının çok olduğunu söylüyorlar. Bana bir oğlunu ver. O bana koca Mısır’a da kral olsun.” Bu mektubun orjinali fragmanter bir durumda Boğazköy kazılarında bulunmuş ve KBO 28,51 olarak yayınlanmıştır.
Mısır Kraliçesinin evlenme teklifinin ciddiyetini kanıtlayan bu ikinci mektubu 1. Şuppiluliuma aldığında henüz karlar erimemişti. Kendisine biraz daha düşünme fırsatı tanıyan 1. Şuppiluliuma sonunda Prens Zannanza’yı beraberinde bir heyetle Mısır’a göndermeye razı olmuştu. Bu zaman kaybı aslında Hititlere çok pahalıya mal olacaktı. Prens Zananza’nın Mısır’a varmasından önce gerçekleşen iktidar değişikliği ilkçağın en sansasyonel evlilik fikrinin hayata geçmeden sonlanması demek olacaktı.
Yeni Firavun Ay Prens Zannanza’yı hemen geri göndermek yerine bir süre alıkoydu ve Prens Mısır’da öldü. Eskiden Prens Zananza’nın Mısır’a hiç ulaşamadan yolda öldüğü düşünülüyordu ancak Boğazköy kazıları sırasında bulunan birkaç santimetrelik tablet parçası, Prensin Mısır’a ulaştığını ve oraya vardığında tahta birisinin olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Oğlunun ölüm haberini alan 1. Şuppiluliuma bundan yeni Firavun Ay’ı sorumlu tuttu. “ Sen tahta oturduktan sonra oğlumu geri gönderebilirdin!...” Prens Zannanza’nın öldürüldüğünden şüphelenen 1. Şuppiluliuma Mısır’a adeta gözdağı vermek istercesine ordularının Mısır’dan çekinmeyecek kadar güçlü olduğunu belirtmek için “Hititler şahinden kaçan çil yavruları değildir.” demiştir. (1. Şuppiluliuma burada firavun için kullanılan horus yani şahin sıfatına gönderme yapmaktadır.)
İntikam yemini eden 1. Şuppiluliuma Veliaht Prens Arnuvanda’yı Mısır egemenliğindeki günümüz Suriye topraklarına yağma seferlerine gönderdi. Bu seferin ayrıntılarını Hitit Kralı 2. Murşili’nin yıllıklarından dinliyoruz “ Babam öfkesini açığa vurdu; Mısır’a savaş açtı ve ona saldırdı. Mısır ülkesi ordularını ve savaş arabalarını yendi. Efendim, Fırtına Tanrısı, babama verdiği öğütlerle onun kazanmasını sağladı. O da Mısır ülkesinin ordularını ve savaş arabalarını yok etti…”

Bu zaferler aslında Hititler için çok büyük bir kabusun başlangıcı olacaktı. Hattuşa’ya getirilen çok sayıda savaş esiri beraberlerinde büyük bir felaketi de getireceklerdi. Yetersiz barınma olanakları ve hijyenden yoksun yaşam alanların yüzünden veba esirler arasında hızla yayıldı. Hastalık o kadar hızlı yayılmıştı ki çok kısa sürede veba tüm Hattuşa’ya hatta saraya kadar ulaşmıştı. En sonunda 1. Şuppiluliuma’nın kendisi de bu hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Bu yüzden çağın iki süper gücü arasındaki bu hesaplaşmanın iki kuşak sonraya ertelenmesi gerekecekti.

HİTİT KRALLAR LİSTESİ

ORTA KRONOLOJİDE HİTİT KRALLAR LİSTESİ Kral Adı Akrabalık İlişkişi Yıllar Pith...